Sigorta Bir İhtiyaç Değil Lükstür!
Ülkemizdeki sigortalılık oranları ve prim üretimleri hedeflenen seviyelerin oldukça altında. Sigorta sektörünün sahip olduğu potansiyele ulaşmaktan çok uzak olduğu malum. Bu durumun ülkemizde kişi başına düşen milli gelirin düşük, sigorta bilincinin yetersiz olmasından kaynaklandığı kabul ediliyor. Bu açıklama ilk bakışta kulağa makul geliyor, peki temel neden gerçekten de bu mu?
Bugün sigortacılara, “Sigorta satışlarını arttırmak için tüketicilere ne söylemek istersiniz?” diye sorsanız, 10 sigortacıdan 9’u “Efendim, sigorta bir lüks değil ihtiyaçtır.” yanıtını verecektir. Bu ifade sigorta sektörü açısından klişe olmaktan öteye geçmiş durumda. Sigortacılar olarak, sigorta ürünlerini gerçekten temel ihtiyaç maddelerinden biri olarak düşünüyoruz ve tüketicilerden ekmek-su alır gibi poliçe satın almalarını bekliyoruz. Maalesef bu düşüncenin tüketici tarafında bir karşılığı yok.
Sigortanın bir ihtiyaç olduğunu söylemekte ne mahsur var? diye düşünebilirsiniz. Bunu söylemekte bir mahsur yok, esas problem sigorta ürün ve hizmetlerini bu varsayıma göre tasarlamakta. Sigortanın temel bir ihtiyaç olduğunu varsaymak, sigortacıları inovasyon, müşteri deneyimi, altyapı yatırımları konularında çok daha az çaba harcamaya itiyor.
Sigortayı ekmek-su gibi görmek, “İnsaların bu ürüne ihtiyacı var, nasılsa her şartta satın alacaklar” yaklaşımını doğuruyor. Bu yaklaşım da sigorta sektörünü ürün çeşitliliği, müşteri deneyimi ve ulaşılabilirlik açısından az gelişmiş bir sektör yapıyor. Bu arada, son 20 yılda ekmek-su sektörlerinde sigortacılık sektörüne oranla büyük olasılıkla çok daha fazla inovasyon ve gelişim yaşanmıştır. (Çiya tohumlu ekmek bile var)
Konuyu bir örnekle ele alalım;
Diyelim aynı gün benzer fiyatlarla bir televizyon bir de kasko poliçesi satın aldınız, ikisi de aynı gün kargoyla adresinize teslim edildi. Televizyonun kurulumu yapılırken siz de kasko poliçenizi incelemeye koyuldunuz. Sigorta terimlerine kulak aşinalığınız olsa da okuduklarınızın çoğunu anlamadınız, o sırada kurulum tamamlandı, poliçenizi bir kenara kaldırdınız ve hemen televizyonunuzu kullanmaya başladınız. Yeni televizyonunun salonunuza çok yakıştı ve en sevdiğiniz programı hemen o akşam izleyebileceksiniz.
Aradan 2 ay geçti, bir sabah işe giderken aracınızda derin bir çizik gördünüz, bir başka araç çarpıp kaçmış. Neyse ki kaskom var dediniz ve hemen sigorta şirketini aradınız. Uzunca bir süre telefonda bekledikten sonra çağrı merkezi temsilcisi size tutanak tutmanızı, aracınızı anlaşmalı bir servise bırakmanızı ve eksperin gelip rapor yazacağını söyledi. En yakın servise aracınızı bıraktınız, ertesi gün eksper aracınızı gördü, raporunu yazdı, servisten aradılar ve en erken 2 gün sonraya randevu verebileceklerini söylediler. Dilerseniz gidip aracınızı alabilir o haliyle kullanabilirsiniz, ya da 2 gün serviste bekletebilirsiniz.
Aracınızı 2 gündür kullanamıyorsunuz, şimdi ise ya aracınızı 2 gün daha serviste bekleteceksiniz ya da servise 2 kere daha servise gidip gelmeniz gerekecek. Aracınız çizildiği için moraliniz bozulmuştu, karmaşık ve sıkıcı sigorta şirketi-eksper-servis üçgeninde iyice bunaldınız. Sorumsuz bir sürücü ve ufak bir çizik sizi baya uğraştırdı değil mi? Neyse ki büyük bir kaza değil, yoksa çok daha fazla uğraşacaktınız.
Televizyon vs. Kasko
Şimdi televizyon ve kasko örneklerini karşılaştıralım, hangi deneyim sizi daha çok mutlu etti? Yalnızca birini alacak olsaydınız tercihiniz hangisinden yana olurdu? Çoğu müşteri tercihini televizyondan yana kullanacaktır. Çünkü televizyonu kullanmak sigortaya göre çok daha kolay ve müşteri memnuniyeti çok daha yüksek.
Sigorta ürününü teknoloji ürünüyle karşılaştırılır mı? diye soranlar olabilir. Tüketiciler satın alma kıyaslamalarını her zaman benzer ürünler arasında yapmazlar. Çoğu zaman kasko poliçesi ya da televizyon alırız, yeni bir ayakkabı alırız veya tatile gideriz. Biz tüketiciler, sınırlı gelirimizi bizi en çok mutlu edecek şekilde harcamaya çalışırız.
Artık lüks tüketim yalnızca üst gelir grubuna hitap etmiyor, hepimiz değer görmek, özel hissetmek istiyoruz. Benzer fiyatlarda ürün sattığımız, teknoloji, eğlence ve hizmet vb. sektörlerdeki rakiplerimiz, tüm ürün ve süreçlerini tüketicilere daha iyi bir deneyim sunmak için iyileştirirken, sigorta sektörü yerinde sayıyor.
Tüketiciler yüzlerce lira ödeyerek satın aldıkları poliçeler karşılığında anlaşılmayı ve değer görmeyi bekliyorlar, bu taleplerinde de sonuna kadar haklılar. Geleneksel sigorta şirketleri bu talebe yanıt vermezse, bu fırsatı değerlendirecek ve sigortacılığı dönüştürecek yeni alternatifler ortaya çıkacaktır. 1,5 TL’ye satılan ekmekle 1.500 TL’ye satılan kaskonun benzer ihtiyaçlar olduğunun düşünen sigortacılara önümüzdeki dönemde bol şans.

Sigorta sektöründe ürün yönetimi, underwriting ve dijital pazarlama alanlarında çalıştı. Halen BNP Paribas Cardif Türkiye‘de Ürün Yönetimi Müdürü olarak görev yapmaktadır.