Romanlardaki Sigortacılar: İnsanları Seveceksin

Özellikle 20’nci yüz yıl Avrupa’sında yazılmış romanlarda sigortacılara sık rastlayınca, konuyla ilgili bir iki kelam etmeyi yıllar önce düşünmüştüm. Değerli dostum, Sigorta Strateji ve Sigorta Dünyası yazarı, öğretim üyesi Dr. Behlül Ersoy ise benim gibi düşünmekle kalmayıp harekete geçmişti. Onun konuya dair yazılarını birkaç yıldır keyifle okuyordum ancak özellikle bir yazısı beni bu satırları yazmaya teşvik etti. Peki neden?

Çünkü o yazı, George Orwell’in Boğulmamak İçin[1] romanıyla ilgiliydi. Edebi basamaklarda benim için kutsiyet mertebesinde bir yere sahip olan George Orwell’ın bu romanının kahramanı sigorta satıcısı olduğu için bir değerlendirme yazmak istemiştim ancak Dr. Ersoy benden önce davranmıştı. Sorun değildi çünkü Avrupa’da bizde olduğundan daha çok Ahmet Ümit[2] vardı ve onlar kahramanlarını seçmek için sektöre daha sık başvuruyorlardı.

Bu konuda daha sonra radarıma takılan roman ise “İnsanları Seveceksin” oldu. Aslında romanın ne sigorta ne de sigortacıyla alakası var. 20’nci yüzyılın en etkili romanlarından birini yazan “Erich Maria Remarque” maalesef ülkemizde çok bilinen yazarlardan biri değil. Ancak en etkili romanlardan biri dediğim “Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok”un filmini çoğumuz biliriz. İşte o film, bu Alman yazarın “Im Westen Nichts Neues” adlı romanından uyarlanmıştı (Yeni bir versiyonu iki yıl önce çekildi, izlemeyenler varsa tavsiye ederim).

Savaşın ne olduğunu en iyi anlatan eserlerden biridir Batı Cephesinde Yeni Bir Şey Yok. İtiraf etmek gerekirse, filmini izledim ama romanı hâlâ okumadım. Ancak, aynı yazarın “İnsanları Seveceksin” (Liebe Deinen Nächsten) adlı romanını okudum ve o romanda sigortayla ilgili geçen birkaç cümle, bu yazının kaleme alınmasına neden oldu.

“İnsanları Seveceksin” İkinci Dünya Savaşı’nın üçüncü yılında yayınlanmış. Nazi zulmünden kaçan Yahudi ve politik kaçakların yaşam mücadelesini anlatan romanda, Avrupa çapında oradan oraya savrulan mülteciler sağ kalma mücadelesi vermektedir. Bu mücadelenin bir tarafında başını sokacak bir yer bulma telaşı varsa, diğer tarafında da geçimini sağlama çabası bulunmaktadır. 

Sığınmacılar arasındaki bir Profesör karnını doyurabilmek için bir şeyler satma derdindedir. Kendisine elektrik süpürgesi ve gramofon satması tavsiye edilir. Gramofon tamam ama çalı süpürgesiyle evlerin temizlendiğini hatırlayan biri olarak 1940’ların Avrupası’nda elektrikli süpürgenin varlığını öğrenmekten dolayı şaşırmadığımı söyleyemem. Ancak, mesele gramofon ya da süpürge satışı değil elbette; sigorta satışı. Profesöre tavsiyede bulunan diğer mülteci (Ya da kaçak da denebilir. Zira roman boyunca sürekli yakalanıp bir ülkeden diğerine gönderiliyorlar) bu işin yaşam sigortası satmak istemek kadar saçma olduğunu söylüyor ona. 

Şimdi durup dönemin koşullarını bir düşünecek olursak, 50 milyon kişinin öldüğü insanlık tarihinin en büyük savaşının tam ortasında hayat sigortası satışından bahsedilmesi çarpıcı gelecektir. Savaş koşullarından olsa gerek, Profesöre tavsiye veren roman kahramanı, yaşam sigortası satmanın saçma olduğunu söylüyor. Profesör ise, “Bense tam da bu işi yapmaya karar vermiştim, çünkü birisi daha kolay olduğunu söylemişti” diyerek yanıtlıyor onu.

Diğer kahraman ekliyor: “Her sigorta başına size bir de komisyon vaat edildi!” Profesör, “Hem de iyi bir komisyon” diyerek cevaplıyor. Beriki ise “Fakat yalnızca o kadar, herhangi bir ücret falan yok değil mi?” sorusunu soruyor. “Hayır, yok” yanıtını alınca da, “Bunu size ben de vaat edebilirim” cevabıyla romanda sigorta konusuna nokta konuyor. Sigorta yerine ayakkabı boyası ve çengelli iğne satması tavsiye ediliyor Profesöre.

Günümüzden seksen sene önce gerçekleşen İkinci Dünya Savaşındaki insan hikayelerini yansıtan bu roman, savaşın kötülüğüne dair çok güçlü mesajlar veriyor. Fakat bir taraftan da sigorta mevhumunun savaş koşullarında dahi insanların hayatta kalmalarını sağlayan bir araç olarak görülebildiğini, bir sayfayla da olsa, yansıtmasıyla aklımızda yer ediniyor. 

Netice itibarıyla, sigorta satışı, küresel savaş olmadan geçen seksen seneye varan yakın geçmişimizde, İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki gibi hâlâ komisyona dayalı bir sistem olarak varlığını devam ettiriyor.


[1] Orijinal adı Up In The Air. Bence en iyi çeviri roman isimlerinden biri. Can Yayınları’na tebrik ve teşekkürler.

[2] Ahmet Ümit romanlarında sigortacılara yer verir. Merak edenler Dr. Behlül Ersoy’un Sigorta Strateji’deki Romanlardaki Sigortacılar serisine göz atabilir. 

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir