Söz konusu sigortacılık olduğunda akla gelen ilk şey risk oluyor. Riskin olmadığı bir dünyada sigortacılık hizmetinden de bahsedilemezdi. Böylesine önemli bir konu başlığında yeterince sorgulanmamış bir soru var; Riskleri nasıl ölçüyoruz?
Bir aktüerden, spesifik bir riskin önümüzdeki bir yıl içinde gerçekleşme ihtimalini ölçmesini istediğinizde, çeşitli veri kaynaklarından yararlanılarak oluşturulmuş aktüeryal modeller kullanarak geleceği öngörmeye çalışacaktır. Ancak günlük hayatta riskleri ölçerken (aktüerler dahil) hiç birimiz aktüeryal modeller kullanmıyoruz. Basitçe o riskle ilgili anılarımızı hatırlamaya çalışıyoruz. Ve anılarımız ne kadar canlı ise riskin o kadar büyük olduğunu düşünüyoruz. Kulağa bir riskin ölçmek için kullanılabilecek en doğru yöntemmiş gibi gelmiyor. Peki risk konusunda neden bu kadar basit ve sığ düşünüyoruz?
Beynimiz Bizi Yanıltıyor Mu?
Sanılanın aksine beynimiz mükemmel değildir ve çoğu zaman bizi yanıltır. Bir olayın gerçekleşme ihtimalini ölçmek gibi oldukça zor bir işlem de bu yanılgıdan nasibini alır. Beynimizin bir olayın gerçekleşme beklentisini ölçerken kullandığı kısayolları ve yaptığı hataları 7 başlıkta toplayabiliriz.
Bulunabilirlik Kısayolu
Biz insanlar anılarımızdan ibaretiz, anılarımız ne kadar güçlü ise hislerimiz de o denli güçlü oluyor. Bir olayın gerçekleşme olasılığını hesaplarken de anılarımıza dönüp geçmişte o olayla ne kadar sık ve ne şiddetli karşılaştığımıza bakıyoruz. Bir olay;
- Ne kadar yeni gerçekleşmişse,
- Ne kadar sık gerçekleşiyorsa,
- Ne kadar trajikse,
- Ne kadar beklenmedik ise,
- Ve ne kadar negatif ise risk algımızı o denli artırır.
Bu nedenle hasar frekansının yüksek olduğu, en çok göz önünde sigorta branşı olan Kasko, prim üretiminin de en büyük olduğu alan.
Miyopluk
Gözlerimiz ne kadar sağlıklı olursa olsun, beynimiz uzak geleceği görmekte zorlanır. En temel içgüdümüz hayatta kalmak olduğundan bugüne gerektiğinden fazla önem veririz ve geleceğe dair riskleri ölçmekte zorlanırız. Bugün yeterli birikim yapmıyor olsak bile emeklilik döneminde gelir sıkıntısı yaşayacağımızı düşünmeyiz. Bu durum ülkemizde hayat sigortası satmanın neden bu kadar zor olduğunu açıklıyor.
Unutkanlık
Yakın tarihte yaşanan/yaşanabilecek olaylara olduğundan fazla önem gösterdiğimiz gibi geçmişte olan olayları da çok hızlı unuturuz. Deprem gibi doğal afetlerden sonra hızla artan sigortalılık oranı birkaç yıl içinde eski seviyesine gerilemektedir. Eylül 2019’da İstanbul’da olan deprem, ülkemizdeki DASK satışlarını Eylül ve Ekim aylarında %15’in üzerinde artırmış, Kasım ayında ise artış oranı %5’in altına düşmüştür. Ocak 2020’deki Van depremi sonrasında ise DASK satışları yine %20’nin üzerinde artmıştır.
Aşırı Özgüven
Beynimizin yanılgılarından bir diğeri yetenek ve performansımızı abartmaya meyilli olmasıdır. Kendimize fazla güvenmek ise riskleri küçük görmemize neden olabilir. ABD’de otomobil sürücüleriyle yapılan bir anketin sonuçlarına göre katılımcıların %90’ı kendisini ortalamadan daha iyi sürücü olarak tanımlamıştır. Kendimize karşı adil olsaydık bu oranın en fazla %50 olması beklenirdi.
Kontrol Yanılsaması
Hayatımızla ilgili kontrol sahibi olduğumuzu düşünmek, bizi potansiyel risklere karşı duyarsızlaştırabilir. Bir tarafta uçağa binmekten korkan insanlar varken diğer tarafta kayak sporu ile uğraşan insanların olması ve zaman zaman bir insanın her iki gruba da mensup olması, kontrol hissinin ne kadar güçlü bir yanıltıcı olduğunu göstermektedir. Kayak yaparken yaralanmak veya ölmek, bir uçak kazasına göre çok daha olası olduğu halde, kontrolün bizde olduğunu düşündüğümüzden bu riski almaya istekli olabiliriz.
İyimserlik
Geleceğe dair iyimser olmak insan türünün sahip olduğu en faydalı özelliklerden biridir. Bu sayede uzun vadeli yatırımlar yapar, çocuk sahibi olur veya her gün işe gitmeye devam ederiz. Bu güzel özellik söz konusu risk yönetimi olduğundan olumsuz bir duruma dönüşebiliyor. İnsanlar geçmişte yaşadıkları olayları değerlendirirken olumlu ve olumsuz olayları dengeli bir şekilde listelerken, gelecekte yaşayabilecekleri olayları değerlendirirken olumlu olaylara çok daha büyük bir ağırlık verirler. Bu iyimserlik gözümüzün önünde duran muhtemel riskleri görmemize engel olur.
Siyah Kuğular
Avustralya Kıta’sı keşfedilene kadar dünyadaki tüm kuğuların beyaz olduğu düşünülüyordu. Yeni Kıta’da siyah kuğular ortaya çıkınca bu isim gerçekleşme ihtimali düşük olan ama gerçekleştiğinde şok etkisi yaratan olaylar için kullanılmaya başlandı; 11 Eylül saldırıları, 2008 ekonomik krizi ve şimdi de Corona virüsü.
Bir siyah kuğu ortaya çıkana kadar gerçekleşme ihtimali yok sayılırken ortaya çıktıktan sonra etkileri abartılır ve bir noktada gündemdeki yerini kaybedince tekrar yok sayılmaya başlar. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD’de hızla büyüyen terör sigortası pazarı gibi. Bu durum, günümüzün siyah kuğusu Corona virüsünün sigorta sektörü için büyük bir fırsat olduğu anlamına geliyor, en azından önümüzdeki birkaç yıl.
Davranışsal Sigortacılık
Sigorta sektörünün analitik yönünü temsil eden aktüerler riskleri ölçmek ve fiyatlandırmak için her geçen gün daha gelişmiş modeller kullanıyorlar. İstatistikler, rakamlar ve tahminler sigortacılık hizmetinin sürdürülebilmesi için şüphesiz çok önemli. Öte yandan çağın gerekliliklerine uygun bir sigortacılık hizmeti sunabilmek için bir dakikalığına durup tüketicilerin riskleri nasıl ölçtüğüne bakmamız gerekiyor. Sigortacılar ve tüketicilerin risk ölçümleri arasındaki fark açıldıkça, müşteri ihtiyaç ve beklentilerini karşılamak çok daha güç hale geliyor.
Davranışsal ekonomi teorileri sigortacılara ürün geliştirmeden fiyatlamaya, pazarlamadan hasar yönetimine kadar birçok alanda fayda sağlayabilir. Yalnızca rakamlara ve hesaplamalara dayanan geleneksel sigortacılık uygulamalarının ötesinde “davranışsal sigortacılık” yaklaşımı ile tanışmanın zamanı geldi de geçiyor bile.
Kaynaklar
Kahneman, D. (2014). Hızlı ve Yavaş Düşünme. Varlık Yayınları.
Sutherland, S. (2018). İrrasyonel. Domingo Yayınevi.
Taleb, N. N. (2019). Siyah Kuğu. Varlık Yayınları.
Thaler, R. H. (2017). Akıllı İnsanların Mantıksız Kararları. Pegasus Yayınları.