Takvimler 1929’u gösterdiğinde, genç Cumhuriyet ekonomik bağımsızlık yolunda emin adımlarla ilerliyordu. Beş yılın sonunda ekonomi canlanmış, savaşın izleri büyük ölçüde silinmişti. Milli gelirde yıllık %10,3 gibi kayda değer bir büyüme oranı yakalanmıştı [1]. Ancak sanayileşme anlamında daha gidilecek uzun bir yol vardı. Zira ekonomi büyük ölçüde tarıma dayanıyordu. İhracatın %70’i tarım ürünlerinden, ithalat ise çoğunlukla sanayi mallarından oluşuyordu. Türkiye, hammadde ihraç eden, tüketim malı ithal eden bir ülkeydi [2].
Cumhuriyet, bir yandan milli sanayi ve burjuvaziyi güçlendirmeye çalışırken, diğer yandan dışa bağımlılığı azaltmayı hedefliyordu. Lozan Anlaşması gereği ilk yıllarda gümrük vergileri artırılamamıştı. Türkiye’nin gümrük tarifesi belirleme hakkına kavuşacağı 1929, Osmanlı borçlarının ilk taksitidinin de ödeneceği yıldı. Tam bu sırada dünyada patlak veren ekonomik kriz, tüm bu gündemlerin önüne geçecek ve Türkiye’nin ekonomi politikalarını kökten değiştirecekti.
1929 Ekonomik Krizi: Büyük Buhran
24 Ekim 1929’da Amerikan borsası Wall Street büyük bir çöküş yaşadı. Tarihe “Kara Perşembe” olarak geçecek bu olay, bankacılıktan sanayiye, tarımdan ticarete kadar pek çok sektörde küresel bir krizin fitilini ateşledi. Böylece dünya tarihinin en yıkıcı ekonomik krizlerinden biri olan Büyük Buhran başlamış oldu. Buhranın etkileri hızla Avrupa’ya yayıldı. Uluslararası ticaret keskin bir şekilde daralırken, işsizlik oranları tarihi zirvelere ulaştı [3]. Adam Smith’in görünmez eli bu sefer başarısız olmuştu, piyasaya devlet eli değmesinden başka çare yoktu.
Büyük Buhran’ın en fazla etkilediği ülkelerden biri Türkiye oldu. Tarım ürünlerinin fiyatlarında yaşanan %70 varan düşüşler, ülkeyi en önemli dış ticaret gelirinden mahrum bırakıyordu [4]. Üstelik tüm dünya yerli üreticileri korumak amacıyla yüksek gümrük tarifeleri uygulamaya başlamıştı. 1932’ye gelindiğinde, 1928’e kıyasla ihracat yarıya, ithalat ise üçte bire düşmüştü [5]. Dönemin başbakanı İsmet İnönü’nün de vurguladığı gibi, Türkiye’nin ılımlı bir devletçilik politikası benimsemek dışında pek bir seçeneği kalmamıştı.

Uluslararası ticaretin sekteye uğraması en çok da sigortacılara zarar verdi. Aslında sigortacılar, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağının farkındaydı. Savaşın yarattığı yıkım her ülkeyi kendi sorunlarıyla baş başa bırakmıştı. 1920’lerden itibaren artan siyasi ve ekonomik istikrar, sigortacılara yeniden dış pazarlara odaklanma şansı verecekti. Ancak sigortacıların işi eskisi kadar kolay olmayacaktı. Bağımsızlığını yeni kazanmış çok sayıda devlet, yabancı sermayeye karşı daha temkinli bir tutum izlemeye başlamıştı.
1920’lerden itibaren Şili, Uruguay ve İran gibi çevre ülkeler, sigortacılığı kontrol altına almak için kararlı adımlar atmaya başladılar. Kamulaştırma politikaları ve yerli tekellerin kurulması, sigorta sektöründeki devlet hakimiyetini giderek güçlendirdi. On yılın sonunda gelen Buhran ise bu süreci geri dönülemez bir rotaya soktu. Ekonomik krizin yarattığı derin çöküş, küresel sigorta ağlarını yeniden kurma umutlarını tamamen yok etti [6] [7]. Böylece küresel sigortacılığın altın çağı sona erecek, sigortacılar uzunca bir süre kabuklarına çekilecekti.
Türk Sigortacılığında Devletin Eli
Türkiye’de 1929 sonrası ağırlık kazanan korumacı politikalar, sigorta sektörünü doğrudan etkiledi. Aynı yıl devreye giren reasürans tekeli, özellikle yabancı şirketlerin büyük tepkisiyle karşılaştı. Tekel en fazla İngiliz sigortacıları rahatsız etmişti. İngilizler büyük bir boykot uygulayarak neredeyse tüm şirketlerini ülkeden çekti. Milli Reasürans’la İngiliz sigortacılar arasındaki gerilim Türkiye ile de sınırlı kalmadı. Londra sigorta piyasasında Milli’ye karşı bir ambargo hareketi başlatıldı [8]. Bir zamanlar Türk sigortacılığının tohumlarını atan İngilizler, şimdi yeni filizlenen bu sektörü baltalamaya çalışıyordu.
Milli Reasürans, İngiliz ambargosunu Swiss Re ile imzaladığı stratejik bir anlaşmayla aşmayı başardı.Anlaşmaya göre, Milli Reasürans üzerindeki risklerin %50’sini 15 yıl boyunca Swiss Re’ye devrediyor ve ayrıca şirketin %10 hissesini de Swiss Re’ye bırakıyordu [8]. Anlaşma kısa vadede önemli bir adım olarak görülse de uzun vadeli ulusal çıkarlar açısından yoğun eleştirilere maruz kaldı [9]. Milli Reasürans, geriye kalan riskin önemli bir kısmını da Union ve Generali grupları arasında paylaştırdı. Bu anlaşmalar sonucunda, Milli Reasürans’ın yangın ve nakliyat branşlarındaki taşıdığı risk uzunca bir süre %15’in üzerine çıkmadı [10].
1929’da Anadolu Sigorta ve Milli Reasürans piyasanın en önemli oyuncuları haline gelmiş, ancak henüz bağımsız bir yapıya kavuşmamıştı. Milli Reasürans da kardeşi Anadolu Sigorta gibi Union grubu tarafından yönetiliyordu. Bu kapsamda %10’luk bir pay da Union’a devredilmişti. Dahası, şirketin genel müdürlük koltuğunda Swiss Re’den bir temsilci oturuyordu [9]. Ancak, bu tablo üç yıl sonra değişti; dönemin başbakanı Celal Bayar’ın oğlu Refi Bayar, şirketin genel müdürlüğüne atandı. İlginç bir şekilde Bayar, bu göreve gelmeden önce Union’da staj yapmış, ardından İsviçre’ye giderek Swiss Re’de iki yıl çalışmıştı [11]. Bayar’ın henüz 28 yaşındayken bu denli önemli bir göreve getirilmesi, Hükümetin Milli Reasürans üzerindeki nüfuzuna ilişkin tartışmaları da beraberinde getirdi.
Yetişmiş Türk kadroların eksikliği ve yabancı şirketlere olan bağımlılık, ulusal sigortacılığın gelişimini yavaşlatıyordu. Ancak yabancı sigorta şirketlerinin varlığı, bir yönüyle yerli sigortacıların deneyim kazanmasını sağlıyordu. Bu dönemin en büyük kazanımlarından biri, Türk sigortacılığının sembol isimlerinden biri olacak Rabbani Tunaman gibi bir ismin yetişmesiydi. Tunaman, derin tecrübesi ve keskin öngörüsüyle, gelecek 15 yıl boyunca Türk sigortacılığının yönünü belirleyen kişi olacaktı.
Rabbani Tunaman: Kurucu Lider
Tunaman, birçok sigortacı gibi kariyerine Union Sigorta’da adım attı. Burada kazandığı deneyimden sonra İtimadı Milli Sigorta’ya geçti. Anadolu Sigorta kurulduktan birkaç yıl sonra şirketin müdürlük koltuğu kendisine teslim edildi. Tunaman bir süreliğine her iki şirkette birden çalışacaktı [14].
1924 yılında Bulgar-Türk ortaklığıyla kurulan İtimadı Milli, oldukça sınırlı bir sermaye ile faaliyetlerine başlamıştı [12]. Bu yetersiz sermaye, şirketin pazardaki etkinliğini sınırlıyordu. Büyük Buhran’ın yarattığı küresel ekonomik sarsıntılar İtimadı Milli’nin ayakta kalmasını giderek zorlaştırdı. 1933’te Türk Ticaret Bankası, şirketin çoğunluk hissesini satın alarak devreye girdi; ancak bu müdahale de şirketin sorunlarını çözmeye yetmedi [9].

İtimadı Milli’yi canlandırma çabalarından sonuç alamayan Türk Ticaret Bankası, 1935 yılında şirketi Sümerbank’a devretmek zorunda kaldı. Sümerbank, şirketin tüm hisselerini devraldıktan sonra adını Güven Türk Sigorta olarak değiştirdi [9]. Bu adımın hemen ardından, daha güçlü bir yapı oluşturmak amacıyla Emlak Kredi Bankası ile masaya oturdu. Sümerbank, Emlak Kredi’ye sigorta işlemlerini Güven’den yaptırması karşılığında sigorta şirketinin hisselerinin yarısını devretmeyi teklif ediyordu [13]. Kısa sürede anlaşma sağlandı ve Güven Sigorta, iki kamu bankasının güçlü ortaklığıyla faaliyetlerine başladı. Böylece, tamamı yerli sermayeli ilk sigorta şirketi kurulmuş oldu. Bu ortaklık yapısı, Güven Sigorta’ya aynı zamanda kamu iktisadi teşekkülü niteliği de kazandırmıştı.
1935 yılında Tunaman, yedi yıldır Anadolu Sigorta’nın müdürlüğünü yapıyordu. Güven Sigorta’nın kurulmasıyla birlikte Tunaman Anadolu’dan ayrılacak ve yeni şirketin başına geçecekti [14]. Anadolu Sigorta şimdi de en önemli yöneticisini kaydediyordu. Tunaman liderliğindeki Güven Sigorta, ilk iş olarak eski reasürans sözleşmelerini feshedecek ve Londra piyasasında görüşmelere başlayacaktı. Güven Sigorta, kısa sürede Milli Reasürans’ın birkaç yıl önceki anlaşmasından çok daha avantajlı koşullarda sözleşmeler imzalamayı başardı [9].
Anadolu Yeniden Yapılanıyor
Pazardaki yeni oyuncu, özellikle Anadolu Sigorta için ciddi bir tehdit unsuruydu. Daha önce Anadolu Sigorta’nın müşterisi olan Sümerbank ve Emlak Kredi Bankası’nın sigorta işlemleri Güven Sigorta’ya geçecekti. Dahası, Güven’in kamu şirketi statüsü, devletin sigorta işlerinde Anadolu’ya karşı güçlü bir rakip olabileceği anlamına geliyordu. Bu durum, Anadolu Sigorta yönetimini stratejik bir adım atmaya itti. Union grubundaki hisselerin devri için Ziraat Bankası ile masaya oturuldu. Birkaç ay içinde anlaşmaya varıldı ve 1936 yılında Union grubundaki %45’lik hisse Ziraat Bankası’na devredildi [13]. Bu hamleyle Anadolu Sigorta da kamu iştiraki haline gelecek ve rekabet gücünü korumayı başaracaktı.
Anadolu Sigorta’nın aynı yıl bir başka önemli hamle daha yaptı. Türkiye İş Bankası, Etibank ve Adapazarı Türk Ticaret Bankası’nın işbirliğinde Ankara Sigorta kuruldu. Başlangıçta bu girişim, Etibank ve Türk Ticaret Bankası’nın ortaklığıyla hayata geçirilecekti. Ancak Türkiye İş Bankası’nın sürece dahil olmasıyla planlar değişti ve Banka ana sermayedarlardan biri haline geldi. Yeni şirketin teknik yönetimi ise Anadolu Sigorta’ya devredildi. Yapılan anlaşmaya göre, Ankara Sigorta yazdığı primleri belirli bir komisyon karşılığında Anadolu Sigorta’ya devredecekti [13]. Tarihin bir cilvesi olarak, 10 yıl önce Union’un Anadolu’ya uyguladığı tarife, şimdi Anadolu tarafından Ankara’ya sunuluyordu.
Yine 1936 yılında Türk sigortacılığı büyük bir krizle karşılaştı. Avusturya merkezli Phoenix Hayat Sigorta’nın iflas ettiği haberi dünyada şok etkisi yarattı [15]. İflas nedeniyle Phoenix’in Türkiye iştiraki Milli Sigorta’da yükümlülüklerini karşılayamaz hale gelmişti. Hükümet hızla devreye girerek duruma müdahale etti ve şirketin tasfiyesi için Milli Reasürans’ı görevlendirdi. Plana göre, Milli Sigorta’nın varlık ve yükümlülükleri Milli Re tarafından devralınacak ve hak sahiplerine ödemeler yapılacaktı [13]. Cumhuriyet sigortacılığı ilk büyük sınavını zor atlattı ama gereken dersi de aldı. 1938 yılında yapılan düzenlemeyle, hayat sigortalarındaki teknik karşılıkların yurt içinde saklanması zorunlu hale getirildi [10].
Kazananı Olmayan Oyun
1938 yılına gelindiğinde sigorta piyasasında onlarca yıldır süren yabancı hakimiyetini geride kalmış, yerli şirketlerin payı %54’e ulaşmıştı. Pazarda 6 yerli şirkete karşın 24 yabancı şirket vardı. Ancak Generali ve Union dışındaki yabancıların üretimi oldukça sınırlıydı. Anadolu Sigorta %33’lük pazar payıyla sektörün tartışmasız lideri konumundaydı. İttihadi Milli ve Umum Sigorta yarışta geride kalmıştı; Güven ve Ankara ise henüz emekleme aşamasındaydı.
1928-1938 dönemi politikalarının en belirgin sonucu sigorta sektöründeki daralma oldu. 1928 yılında 7,2 milyon lira civarında olan sigorta prim üretimi, 1938’e gelindiğinde 5,1 milyona düşmüştü. Ancak bu daralma, yerli ve yabancı sigorta şirketleri açısından farklı dinamikler doğurdu. Yerli sigorta şirketleri bu dönemde %43’lük bir prim artışı elde etmeyi başardı. Yabancı sigorta şirketleri için tablo dramatikti; on yılın sonunda yabancı şirketlerin prim üretimi neredeyse yarı yarıya azalmıştı.
Sigorta sektöründe ulusal şirketlerin ağırlığı artıyor, ancak sigortacılığın ülke ekonomisindeki payı azalıyordu. 1928 yılında %0,44 ile tarihi zirvesine ulaşan sigorta penetrasyonu, 1938’de %0,27’ye gerilemişti [16]. Bu çarpıcı düşüş, Türk sigorta sektörünün milli gelirdeki payının 45 yıl öncesine, yani Osmanlı Umum Sigorta’nın kurulduğu 1893 düzeylerine dönmesi anlamına geliyordu.
Türkiye’nin 1929-1938 döneminde izlediği korumacı politikalar, devletin sigorta sektörü üzerindeki kontrolünün sistematik olarak artmasına neden oldu. Devletin ekonomideki rolü belirgin hale geldikçe, sigortacılık da kamu politikalarının bir uzantısı haline geldi. Böylece Türk sigorta sektöründe uzun yıllar sürecek kamu bağımlılığı dönemi başlamış oldu.
Bu bölümde, Türkiye’de 1929 sonrası hız kazanan devletçilik politikalarının sigorta sektöründeki erken dönem yansımalarını ele aldık. Gelecek ise Türk sigorta sektörünün İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde yeniden yapılanma çabalarını inceleyeceğiz.
Kaynaklar
[1] Pamuk, Ş. (2008). Osmanlıdan Cumhuriyete Küreselleşme, İktisat Politikaları ve Büyüme. Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları.
[2] Boratav, K. (2019). Türkiye İktisat Tarihi 1908-2015. İmge Kitap Yayınevi.
[3] Matés-Barco, J. M. (2023). The Great Depression of 1929: crisis in the world economy. In The Age of Global Economic Crises (pp. 1-37). Routledge.
[4] Metintaş, M. Y., & Kayıran, M. (2016). 1929 Dünya Ekonomik Krizinin Türk Tarimina Etkileri ve 1931 Birinci Türkiye Ziraat Kongresi. Süleyman Demirel Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, (23), 33-82.
[5] Açıkgöz, Ö., & Özkan, B. (1929). dünya ekonomik buhranı ve Türkiye ekonomisine etkileri. Mevzuat Dergisi, 12(136), 1-7.
[6] Borscheid, P. (2012). Introduction. In P. Borscheid and N. V. Haueter (eds.), World Insurance: The Evolution of a Global Risk Network (pp. 1-37). Oxford University Press.
[7] Pearson, R. (2015). Introduction: Towards an international history of insurance. In R. Pearson (ed), The development of international insurance (pp. 1-24). Routledge.
[8] Çelik, C. (2001). Türk sigortacılığında bir dönem bitti, Reasürans tekeli artık yok. Sigorta Dünyası Dergisi, 489, 5-9.
[9] Ekener, H. (1974). Türkiye’de Mükerrer Sigorta Sorunu ve Bütün Vesaiki ile Reasürans İnhisarı Davası. Kaya Basımevi.
[10] Elveren, A. H. (1994). Evolution of the Turkish insurance sector and the reinsurance monopoly. Master’s Thesis. Middle East Technical University Institute of Social Sciences, Ankara.
[11] Uras, V. (1959). Arkadaşım, Merhum Refii Celal Bayar. Sigorta Dünyası Dergisi, 2, s.15
[12] Ökçün, A. G. (1997). 1920 – 1930 Yılları Arasında Kurulan Türk Anonim Şirketlerinde Yabancı Sermaye. Sermaye Piyasası Kurulu.
[13] Toprak, Z. (2010). Geçmişten geleceğe Anadolu sigorta: Türkiyenin sigortası. İş Bankası Yayınları.
[14] Yücesan, O. (2005). Rabbani Fehmi Tunaman (Milli Re Genel Müdürü, 1939-1949). Sigorta Dünyası Dergisi, 526, s.24-26.
[15] [9] Borscheid, P. (2012). Middle East and Northern Africa: Overview. In P. Borscheid and N. V. Haueter (eds.), World Insurance: The Evolution of a Global Risk Network (pp. 349-372). Oxford University Press.
[16] Meral, H. (2023). Türk Sigortacılığının Yüz Yılı: Makro Çevresel Faktörler Üzerine Kapsamlı Bir Analiz. MANAS Sosyal Araştırmalar Dergisi, 12(Özel Sayı), 171