Türkiye’de büyümüş herkes, ilkokulda kendilerine öğretilen iki efsaneyi bilir: “Türkiye kendi kendine yetebilen yedi ülkeden biridir” ve “dünyadaki en genç nüfuslarından birine sahiptir.” Bu mitlerden ilki, demografik hareketler, faktör verimliliği ve iklim değişikliği gibi sorunlar nedeniyle geçerliliğini çoktan yitirdi. İkincisi ise son yirmi yılda sessiz sedasız kaybolarak çocukluğumuza dair bir nostaljiye dönüştü.
Türkiye’de nüfus artış hızı 1960’larda yaşanan patlamadan sonra 1980’lerde yavaşlamaya başladı. 1980’de 4,4 olan doğurganlık hızı, 2001’de 2,4’e, 2024’te ise 1,5’e geriledi [1]. Aynı süreçte ortalama yaşam beklentisi 63 yıldan 78 yıla çıktı [2]. Sonuç olarak 65 yaş üstü nüfusun oranı %10,6’ya ulaştı. Türkiye, bu göstergede artık 184 ülke arasında 75. sırada [3]. Yani “genç nüfus” efsanesini sürdürebilmek için önümüzde 109 ülke bulunuyor. Dahası, mevcut durumun korunabilmesi bile doğum hızının %40 artmasına bağlı.
Aslında bu yalnızca Türkiye’ye özgü bir olgu değil. Dünyanın birçok ülkesinde doğum oranları düşüyor ve nüfus yaşlanıyor. Başta gelişmiş ülkeler olmak üzere pek çok ülke, bu krizin etkilerini azaltmak için Dünya Bankası öncülüğünde 1990’dan bu yana aktif politikalar yürütüyor. Türkiye’de ise siyaset, iş dünyası ve sivil toplum, halen “genç” olmanın özgüveniyle durumu yeterince ciddiye almıyor. Oysa karşı karşıya olduğumuz tablo sosyal güvenlikten işgücüne, yoksulluktan sağlık hizmetlerine kadar birçok alanda dönüşüm yaratacak:
- Halihazırda önemli bütçe açıkları ile mücadele eden sosyal güvenlik sisteminin finansal sürdürülebilirliği daha da sorunlu hale gelebilir.
- İşgücüne katılım oranı düşebilir ve ekonomik büyüme yavaşlayabilir.
- Yaşlı yoksulluğu artabilir ve temel sağlık hizmetlerine erişim daha zor hale gelebilir.
Sigortacılığın Önündeki Fırsatlar
Türk sigorta sektörüne yaşlanma krizinin etkilerini azaltma konusunda önemli sorumluluklar düşüyor. Bu alandaki en büyük politika fırsatlarından biri sigorta sektörü ile sosyal güvenlik sistemi arasındaki etkileşimin artırılması. Bugün 20 yılı geride bırakan Bireysel Emeklilik Sistemi (BES), bu işbirliğinin en başarılı örneklerinden biri. Ancak BES’i bir tamamlayıcı emeklilik sistemi olarak tanımlayabilmemiz için halen kat edilmesi gereken uzun mesafeler var. BES, önemli bir varlık büyüklüğüne ulaşmış olmakla birlikte, milli gelire oranla bu tutar halen düşük. Ayrıca sistem, uzun vadeli tasarrufu teşvik etme konusunda kısmen başarılı olsa da katılımcılara düzenli bir emeklilik geliri sağlayacak yapıya henüz kavuşamadı.
Benzer bir potansiyel tamamlayıcı sağlık alanında yatıyor. Tamamlayıcı sağlık sigortası, kısa sürede 4 milyon poliçeye ulaşan ve hızla büyüyen bir pazar. Bu alandaki potansiyel, tamamlayıcı sağlığın mesleki planlar vasıtasıyla sosyal güvenlik sistemine entegre edilmesiyle 40 milyona çıkabilir. On İkinci Kalkınma Planı hedefleri arasında yer alan “BES işveren katkısı” ve “uzun süreli bakım sigortası”, sosyal güvenlik alanındaki kamu-özel sektör işbirliğini güçlendirebilecek önemli iki alan. Özel emeklilik ve sağlık planları sosyal güvenlik sistemine tam anlamıyla entegre edilebilirse, sigortacılar emeklilik planlamasından sağlıklı yaşlanmanın teşvik edilmesine kadar bir dizi alanda oyun kurucu olabilirler.
Kapsayıcılık ve Pazar Etkinliği Sorunu
Ancak bu potansiyelin hayata geçmesi, sektörün kendi yapısal sorunlarını aşmasına bağlı. Öncelikle Türkiye’de sigorta kapsayıcılığına dair temel bir gerçeği vurgulayarak başlayalım. Penetrasyon düzeyine baktığımızda 2024 itibariyle %2 seviyesinde olduğunu görüyoruz. Bunun %1,76’sı hayat dışı sigortalardan, %0,24’ü ise hayat sigortacılığından geliyor [4] [5].
Türkiye ile benzer gelişen ülkelerde penetrasyon ortalaması %3 düzeyinde, hayat ve hayat dışı branşlar arasında ise daha dengeli bir dağılım var. Bu durum, Türkiye’de sigorta üretiminin sınırlı kalmasının büyük oranda hayat sigortacılığındaki az gelişmişliğe bağlı olduğunu gösteriyor. Bu tespit önemli, zira topyekûn bir kapsam sorunundan ziyade yaşamsal risklere ilişkin sınırlı sigorta talebinden bahsediyoruz.
Bu tabloya dair sigortacılardan gelen en yaygın açıklama “Türk insanı evi, arabası için sigorta yaptırıyor ama hayatı için yaptırmıyor” oluyor. Peki, gerçekten de öyle mi? Türkiye ile benzer penetrasyon oranlarına sahip Hırvatistan, Bulgaristan, Romanya gibi doğu Avrupa ülkelerine baktığımızda, bu ülkelerde de hayat sigortacılığının payının %25’in altında olduğunu görüyoruz. Türkiye de dahil bu ülkelerin bir diğer ortak özelliği sosyal güvenlik sistemi emeklilik ikame oranı anlamında üst sıralarda yer almaları.
Bunun tam tersi bir tabloyu sosyal güvenlik kapsamının sınırlı olduğu bazı Asya ülkelerinde görüyoruz. Hindistan, Malezya, Vietnam gibi ülkelerde hayat sigortacılığının payı %75’e ulaşıyor. Demek ki Türkler yaşamsal riskler konusunda Hintlilerden daha az duyarlı değiller. Ancak Türkiye’deki güçlü sosyal güvenlik ortamı sayesinde hayat ve sağlık sigortalarına daha az ihtiyaç duyuyorlar.
Sektörün Gelecek Perspektifi
Bu durum Türk sigorta sektörü için bir handikap gibi gözükse de önümüzdeki dönemde büyük fırsatlara gebe. Türkiye’de nüfus yaşlandıkça sosyal güvenlik sisteminin aktif/pasif dengesi daha da bozulacak ve “reform” başlığı altında sosyal güvenlik faydalarının azaltılması gündeme gelecektir. Doğal olarak sağlık ve emeklilik alanındaki teminat açıkları daha da derinleşecektir. Sigorta sektörü kamunun bırakacağı bu boşluğu tam anlamıyla doldurabilir mi? Teorik olarak evet ama başarıyı uygulamanın kalitesi belirleyecek.
Sigorta sektörünün performansını belirleyecek faktörlerin başında “pazar etkinliği” geliyor. Türkiye’de hayat sigortacılığı, diğer branşlara göre daha steril koşullarda yürütülüyor. Kredi kuruluşlarıyla yapılan uzun vadeli münhasırlık anlaşmaları, hayat sigortası şirketlerine neredeyse tekel piyasası koşullarında faaliyet gösterme imkanı sağlıyor.
Ancak bu durum aynı zamanda şirketlerin kredi kuruluşlarına olan bağımlılığını artırıyor; müşteri etkileşimi, marka bilinirliği ve yeni müşteri kazanımı gibi alanlardaki çabalarını olumsuz etkiliyor. Söz konusu durumun en dramatik örneği bireysel emeklilik sözleşmelerinde yaşanıyor. BES katılımcılarının dörtte üçü sözleşme süreleri boyunca bir kez dahi fon değişikliği yapmıyor. Oysa böylesi uzun erimli bir üründe, şirketlerin emeklilik planlaması alanında çok daha etkin bir hizmet sunmaları beklenirdi.
Türk sigorta sektörünün sosyal güvenliği tamamlayıcı rolünü güçlendirmek için atılması gereken bir diğer kritik adım da düzenleyici çerçevenin oluşturulması. Hükümetin kalkınma planları arasında yer alan BES işveren katkısı uygulaması, paydaşlara doğru şekilde anlatılabilir ve başarılı şekilde hayata geçirilebilirse, OKS’nin kapsayıcılığına ve fon yaratma kabiliyetine önemli katkılar yapabilir. Ayrıca tamamlayıcı sağlık ve uzun süreli bakım sigortası gibi ürünler OKS altyapısına entegre edilebilir. Böylece emeklilik ve sağlık alanındaki tasarruf ve teminat açıklarının giderilmesi anlamında önemli bir mesafe kat edilmiş olur.
Sigorta sektörü, Türkiye’nin içinde bulunduğu demografik dönüşüm sürecinin önemli aktörlerinden birisi olabilir. Ancak, kredi kuruluşlarına bağımlı ve rekabetten yoksun üretim modeli, sektörün etkinliğini sınırlıyor. Sigortacılar, sosyal güvenlik anlamında giderek artan teminat açıklarını takip etmeli ve alternatif çözümler üretme imkanını iyi değerlendirmeli. Bu alandaki başarı ancak piyasa etkinliğinin sağlanması ve inovasyonu destekleyen bir düzenleyici çerçevenin oluşturulmasıyla mümkün olabilir. Bu sayede Türk sigorta sektörü, demografik değişimlere uyum sağlayacak, daha sürdürülebilir ve müşteri odaklı bir yapıya kavuşacaktır.
Kaynaklar
[1] TÜİK. 2025. Doğum İstatistikleri, 2024. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Dogum-Istatistikleri-2024-54196, (Erişim: 16.08.2025)
[2] TÜİK. 2025. Hayat Tabloları, 2022-2024. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Life-Tables-2022-2024-54081, (Erişim: 16.08.2025)
[3] TÜİK. 2025. İstatistiklerle Yaşlılar, 2024. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Istatistiklerle-Yaslilar-2024-54079, (Erişim: 16.08.2025)
[4] TSB. 2025. Genel Sigorta Verileri – 2024 Prim Üretimleri Sıralama. https://tsb.org.tr/tr/istatistik/genel-sigorta-verileri/prim-adet, (Erişim: 16.08.2025)
[5] TÜİK. 2025. Dönemsel Gayrisafi Yurt İçi Hasıla, IV. Çeyrek: Ekim-Aralık, 2024. https://data.tuik.gov.tr/Bulten/Index?p=Donemsel-Gayrisafi-Yurt-Ici-Hasila-IV.-Ceyrek:-Ekim-Aralik,-2024-54163, (Erişim: 16.08.2025)